Selin
New member
Proje Ödevinde Önsöz Yazmak – Bir Hikâyenin İçinde Yolculuk
Selam dostlar!
Bugün sizlere biraz farklı bir şey anlatmak istiyorum. Öyle kuru kuru “önsöze şunu yaz, bunu yaz” değil, işin kalbine dokunan bir hikâye ile. Çünkü bazen bir ödevin önsözü, sadece sayfa başında duran bir yazı değil, aslında o çalışmanın ruhunu taşıyan bir anahtar oluyor. Ve bu anahtarın nasıl döküldüğünü görmek için gelin sizi küçük bir yolculuğa çıkarayım.
---
Kütüphanede Başlayan Hikâye
Bir üniversite öğrencisi düşünün: Emre. Hayatı boyunca “çözüm odaklı” olmuş, mühendis kafalı bir genç. Onun için proje ödevinin önsözü, sadece yapılacaklar listesinin bir parçası: “Kime teşekkür edeceğim, neyi özetleyeceğim, tamamdır.”
Ama yanında oturan Zeynep farklıdır. Zeynep, empatiyle bakan, duygulara önem veren, ilişkilerden beslenen biridir. O, önsözü bir teşekkürler silsilesi değil, bir hikâye başlatma fırsatı olarak görür.
Bir gün kütüphanede yan yana otururken Emre, notlarını karıştırır ve der:
— “Zeynep, sen bu önsöze ne yazıyorsun? Ben maddeler halinde gideceğim: amaç, teşekkür, bitti.”
Zeynep gülümser:
— “Emre, önsöz kalbe açılan kapıdır. Senin yaptığın sadece kapının kilidini açmak. Ben ise o kapının ardında bir bahçe olduğunu göstermek istiyorum.”
---
Çözüm Odaklılık vs. Duygusal Dokunuş
Emre için önsöz yazmak, bir satranç hamlesi gibidir: hamle, sonuç, kazanç. Ona göre hocanın beklentisi şudur: “Bu ödevi şu amaçla yaptım, şu kaynaklardan faydalandım, şu kişilere teşekkür ederim.” Nokta.
Zeynep içinse önsöz, adeta bir günce sayfasıdır. O, ödev sürecinde yaşadığı zorlukları, destek gördüğü insanları, hatta kahve molalarında kurduğu hayalleri bile içine katmak ister. Çünkü bilir ki, bir ödevin ardında sadece sayılar, veriler, tablolar değil; emek, sabır ve umut vardır.
İşte bu yüzden Emre’nin önsözü bir mühendis raporu gibi net, Zeynep’in önsözü ise bir edebiyat eseri gibi sürükleyicidir.
---
Birlikte Yazılan Önsöz
Hikâyenin dönüm noktası, ikisinin bir gün karar verip aynı ödev için ortak önsöz yazmaya çalışmalarıdır. Önce Emre başlar:
— “Bu proje, X konusunun incelenmesi amacıyla hazırlanmıştır…”
Zeynep durdurur:
— “Emre, biraz da insanca yazsana. Hadi şöyle ekleyelim: ‘Bu çalışmayı hazırlarken hem bilgilenmek hem de kendi dünyamızı genişletmek istedik.’”
Böyle böyle satırlar birleşir. Emre’nin cümleleri yapıyı sağlar, Zeynep’in cümleleri kalbe dokunur. Ve ortaya öyle bir önsöz çıkar ki, okuyan herkes hem konunun ciddiyetini hem de emek veren kalplerin sıcaklığını hisseder.
---
Önsözde Olması Gerekenler – Hikâyenin İçinde Saklı Ders
Forumdaşlar, bu hikâyeden çıkardığım şey şu: Ön söz yazarken aslında iki şey var:
1. Netlik – Emre’nin yaptığı gibi: amacınızı, yönteminizi, kime teşekkür edeceğinizi açıkça belirtin.
2. Samimiyet – Zeynep’in yaptığı gibi: sürece kattığınız ruhu, emeği, hatta yaşadığınız hisleri dile getirin.
Bir önsöz, hem bir pusula hem de bir davet olmalı. Okuyan kişi, “Tamam, bu çalışmanın amacı bu” derken bir yandan da “Bu öğrenciler bu işe gerçekten gönül vermiş” diye hissetmeli.
---
Duygusal Dokunuşun Gücü
Zeynep’in yazdığı bir cümle özellikle dikkat çekmişti:
“Bu proje, sadece bir dersin gerekliliğini yerine getirmek değil, aynı zamanda hayatın küçük bir yolculuğunda bize eşlik eden dostlarımızı, hocalarımızı ve ailemizi minnetle anma fırsatı oldu.”
Emre başta “fazla duygusal” dese de, sonra hocanın ödevi değerlendirirken gözlerinin parladığını gördü. Çünkü hocanın da beklediği sadece bilgi değildi; arkasında emeğin, paylaşımın, mücadelenin hissedilmesiydi.
---
Forumdaşlara Sorular
Peki sizce?
- Önsöz sadece “teşekkür ve amaç” mı olmalı?
- Yoksa biraz daha kalbe dokunan, hikâyeyi hissettiren satırlar mı yer almalı?
- Siz kendi ödevlerinizde önsöze nasıl yaklaştınız, daha çok Emre gibi mi, yoksa Zeynep gibi mi?
Hadi yorumlarınızı dökün! Eminim herkesin anlatacak güzel bir “önsöz yazma macerası” vardır.
---
Son Söz: Önsöz, Ödevin Kalbi
Hikâyenin sonunda Emre ve Zeynep’in yazdığı önsöz, sadece bir sayfa değildi; aslında ödevin kalbiydi. Ve işin sırrı şuydu: Ne kadar stratejik düşünürseniz düşünün, biraz duygu eklemeden o sayfa boş kalıyor. Ne kadar duygusal olursanız olun, biraz netlik olmadan dağınık kalıyor.
Önsöz, bu ikisinin birleşimiyle gerçek anlamını buluyor. Tıpkı Emre ve Zeynep’in kaleminde olduğu gibi.
---
Forumdaşlar, şimdi top sizde!
Sizce en güzel önsöz nasıl yazılır? Hikâye tadında mı, yoksa net ve sade mi? Hadi paylaşın, bakalım hepimizin anıları birleşince nasıl bir “önsöz romanı” çıkacak! 
---
İstersen bu hikâyeyi farklı karakterlerle (mesela hocanın bakış açısından ya da sınıfın tamamını işin içine katarak) daha da genişletebilirim. İstiyor musun?
Selam dostlar!

---
Kütüphanede Başlayan Hikâye
Bir üniversite öğrencisi düşünün: Emre. Hayatı boyunca “çözüm odaklı” olmuş, mühendis kafalı bir genç. Onun için proje ödevinin önsözü, sadece yapılacaklar listesinin bir parçası: “Kime teşekkür edeceğim, neyi özetleyeceğim, tamamdır.”
Ama yanında oturan Zeynep farklıdır. Zeynep, empatiyle bakan, duygulara önem veren, ilişkilerden beslenen biridir. O, önsözü bir teşekkürler silsilesi değil, bir hikâye başlatma fırsatı olarak görür.
Bir gün kütüphanede yan yana otururken Emre, notlarını karıştırır ve der:
— “Zeynep, sen bu önsöze ne yazıyorsun? Ben maddeler halinde gideceğim: amaç, teşekkür, bitti.”
Zeynep gülümser:
— “Emre, önsöz kalbe açılan kapıdır. Senin yaptığın sadece kapının kilidini açmak. Ben ise o kapının ardında bir bahçe olduğunu göstermek istiyorum.”
---
Çözüm Odaklılık vs. Duygusal Dokunuş
Emre için önsöz yazmak, bir satranç hamlesi gibidir: hamle, sonuç, kazanç. Ona göre hocanın beklentisi şudur: “Bu ödevi şu amaçla yaptım, şu kaynaklardan faydalandım, şu kişilere teşekkür ederim.” Nokta.
Zeynep içinse önsöz, adeta bir günce sayfasıdır. O, ödev sürecinde yaşadığı zorlukları, destek gördüğü insanları, hatta kahve molalarında kurduğu hayalleri bile içine katmak ister. Çünkü bilir ki, bir ödevin ardında sadece sayılar, veriler, tablolar değil; emek, sabır ve umut vardır.
İşte bu yüzden Emre’nin önsözü bir mühendis raporu gibi net, Zeynep’in önsözü ise bir edebiyat eseri gibi sürükleyicidir.
---
Birlikte Yazılan Önsöz
Hikâyenin dönüm noktası, ikisinin bir gün karar verip aynı ödev için ortak önsöz yazmaya çalışmalarıdır. Önce Emre başlar:
— “Bu proje, X konusunun incelenmesi amacıyla hazırlanmıştır…”
Zeynep durdurur:
— “Emre, biraz da insanca yazsana. Hadi şöyle ekleyelim: ‘Bu çalışmayı hazırlarken hem bilgilenmek hem de kendi dünyamızı genişletmek istedik.’”
Böyle böyle satırlar birleşir. Emre’nin cümleleri yapıyı sağlar, Zeynep’in cümleleri kalbe dokunur. Ve ortaya öyle bir önsöz çıkar ki, okuyan herkes hem konunun ciddiyetini hem de emek veren kalplerin sıcaklığını hisseder.
---
Önsözde Olması Gerekenler – Hikâyenin İçinde Saklı Ders
Forumdaşlar, bu hikâyeden çıkardığım şey şu: Ön söz yazarken aslında iki şey var:
1. Netlik – Emre’nin yaptığı gibi: amacınızı, yönteminizi, kime teşekkür edeceğinizi açıkça belirtin.
2. Samimiyet – Zeynep’in yaptığı gibi: sürece kattığınız ruhu, emeği, hatta yaşadığınız hisleri dile getirin.
Bir önsöz, hem bir pusula hem de bir davet olmalı. Okuyan kişi, “Tamam, bu çalışmanın amacı bu” derken bir yandan da “Bu öğrenciler bu işe gerçekten gönül vermiş” diye hissetmeli.
---
Duygusal Dokunuşun Gücü
Zeynep’in yazdığı bir cümle özellikle dikkat çekmişti:
“Bu proje, sadece bir dersin gerekliliğini yerine getirmek değil, aynı zamanda hayatın küçük bir yolculuğunda bize eşlik eden dostlarımızı, hocalarımızı ve ailemizi minnetle anma fırsatı oldu.”
Emre başta “fazla duygusal” dese de, sonra hocanın ödevi değerlendirirken gözlerinin parladığını gördü. Çünkü hocanın da beklediği sadece bilgi değildi; arkasında emeğin, paylaşımın, mücadelenin hissedilmesiydi.
---
Forumdaşlara Sorular
Peki sizce?
- Önsöz sadece “teşekkür ve amaç” mı olmalı?
- Yoksa biraz daha kalbe dokunan, hikâyeyi hissettiren satırlar mı yer almalı?
- Siz kendi ödevlerinizde önsöze nasıl yaklaştınız, daha çok Emre gibi mi, yoksa Zeynep gibi mi?
Hadi yorumlarınızı dökün! Eminim herkesin anlatacak güzel bir “önsöz yazma macerası” vardır.

---
Son Söz: Önsöz, Ödevin Kalbi
Hikâyenin sonunda Emre ve Zeynep’in yazdığı önsöz, sadece bir sayfa değildi; aslında ödevin kalbiydi. Ve işin sırrı şuydu: Ne kadar stratejik düşünürseniz düşünün, biraz duygu eklemeden o sayfa boş kalıyor. Ne kadar duygusal olursanız olun, biraz netlik olmadan dağınık kalıyor.
Önsöz, bu ikisinin birleşimiyle gerçek anlamını buluyor. Tıpkı Emre ve Zeynep’in kaleminde olduğu gibi.
---
Forumdaşlar, şimdi top sizde!


---
İstersen bu hikâyeyi farklı karakterlerle (mesela hocanın bakış açısından ya da sınıfın tamamını işin içine katarak) daha da genişletebilirim. İstiyor musun?